30 Haziran 2010 Çarşamba

...





görinen yıldız değil yir yir delinmişdür felek
gün yüzünün hasretiyle tir-i âhımdan benüm

necati

28 Haziran 2010 Pazartesi

Yunus Emre Belgeseli




Zehirle pişmiş aşı, kim yemeye gelir

ANLAMADAN EYLEDİK











ANLAMADAN EYLEDİK

Dilsizler haberini, kulaksız dinleyesi
Dilsiz kulaksız sözün, can gerek anlayası

Dinlemeden anladık, anlamadan eyledik
Gerçek erin bu yolda, yokluktur sermayesi

Biz sevdik aşık olduk, sevildik maşuk olduk
Her dem yeni dirlikte, sizden kim usanası

Yetmiş iki dil saçtı, araya sınır düştü
Evvel bakışı biz baktık, yermedik am-ü hası

Miskin Yunus ol veli, yerde gökte dopdolu
Her taş altında gizli, bin İmran oğlu Musi

Yunus Emre








AŞK GELİCEK CÜMLE EKSİKLER BİTER

N'olur ise ko ki olsun n'olusar
Tek gönül Mevlayı bulsun n'olusar

Aşk denizi gene taşmış kan akar
Aşık-ı biçare dalsın n'olusar

Bu denize düşen ölür dediler
Ölür ise ko ki ölsün n'olusar

Aşk gelicek cümle eksikler biter
Bitmez ise ko ki kalsın n'olusar

Akıbet şol göze toprak dolusar
Bir gün öndün, ko ki dolsun n'olusar

Dünyanın mansıplariyle izzetin
Yunus kodu alan alsın n'olusar








AŞKINA DÜŞEN KİŞİ

Dost Senin aşkın oku, key katı taştan geçer
Aşkına düşen kişi, can ile baştan geçer

Dün ü gün zar olur, aşkın ile yar olur
Derd-i seri Sen olsan, düğeli işten geçer

Ariflere bu dünya hayal ü düş gibidir
Kendini Sana veren hayal ü düşten geçer

Başında aklı olan, ücretle amel kılmaz
Hurilere aldanmaz, göz ile kaştan geçer

Bu dünyanın sevgisi, ağulu aşa benzer
Sonunu sayan kişi, ağulu aştan geçer

Gerçek aşık ol ola, can vermiye ol ive
Dost ile bazar için, nice bin baştan geçer

Miskin Yunus ol Dostu, hakikat seven kişi
Uzlet ihtiyar eder, yad-ü bilişten geçer









25 Haziran 2010 Cuma

KARAMAZOV KARDEŞLER

Dostoyevskinin sormadığı ama okurun aklına takılan soru daha var tabii tüm bu zincirleme soruların getirdiği “Dünyayı bunca acılarla dolu yaratmasından dolayı İNSAN TANRIYI AFFEDEBİLİR Mİ?”



Gerçeği söylüyorum size, gerçeği: Buğday tanesi yere düştükten sonra yok olmazsa, bir buğday tanesi olarak kalır;ama yok olursa , o zaman bereketli ürün verir.



Kitaplarda adı yol şaşırtıcı diye geçen şeylerden daha gerçek şey var mıdır? S 282

“Kişioğlunu yalnız ekmekle yaşanmaz dedin. Ama Toprak Ruhunun bu ekmek uğruna Sana baş kaldıracağını, Seninle cenkleşeceğini,Seni yeneceğini,bütün insanların bu canavarın dengi yok,bize gökten ateşi indir diye bağırarak onun peşinden koşacağını biliyor musun?





http://dipnotkitap.net/ROMAN/KaramazovKardesler.htm

ALAZ ÇIKMAZI








saadet asrı tutku çiçeğim beyaz mavi mor


esiyor sabahın köründe yanık rüzgâr
kuş kanadında ıslık çalar özgül kurşunlar
kuş uykusunda gönül hicran yine hicran


çiziyor ruhumu gözyaşları yaprak ayası
uçuyor ERSUNAm kuyruksuz uçurtmam
taşırım sırtımda, ömrüm boyunca sevdam
-hamam bohçası-


dolaştım, bütün sokakların adı ALAZ çıkmazı
sen değil misin fotoğraflardaki ÖZLEM açmazı



Nil Alaz
















23 Haziran 2010 Çarşamba

AMAN YALNIZLIK






"...Yalnızlık duygusunun iki ayrı anlamı var: Bir anlamda yalnızlık “kendini bil”mektir; öteki anlamdaysa, kendimizden [yalnızlığımızdan] kaçıp kurtulma özlemidir. Yaşamın temel koşulu olan yalnızlık, kaygıdan ve kararsızlıktan kurtulacağımız bir sınav ve arınmadır. Bu yüzden, yalnızlık dolambacının çıkış kapısında, mutluluğa, tüm dünya ile yeniden denge durumuna erişeceğimizi umarız.

Yalnızlıkla acıyı özdeşleyen halk dili işte bu ikilemi yansıtır. Aşk acısı yalnızlığın sancısıdır. Birlikte yalnızlık hem karşıt hem bütünleyici duygulardır. Yalnızlığın kurtarıcı gücü, içimizdeki o gizli suçluluk duygusunu açıklığa kavuşturur; yalnız insan “Tanrı elinin itelediği” kişidir. Yalnızlık duygusu hem bir ceza hem bir arınmadır, bir sürgün cezası olduğu kadar sanki o sürgünden artık kurtulacağımızı duyuran bir durumdur. İnsan yaşamının tümü bu diyalektiğin etkisi altındadır."


http://www.cafrande.org/?p=19083&cpage=1#comment-29976

DUT AĞACI

21 Haziran 2010 Pazartesi

Çağlasın





Çağlasın BABA

Dinle NEY’i beni yakan bir ruh göçü başlar
yürekte kol kanat açan menekşeler kan ter içinde


ne zaman doğrulup kapınıza gelsem
kızılcık şerbeti içtim
hale kırık merdivenler
ne çare korku damarını sıksam
ne çare kandilli selamı versem
baba dağ dağlar gurbet elinde


gönlüm ezik bu zulümlü dünyada
ne olurdu esseydi adaletli rüzgarlar








Nil Alaz





19 Haziran 2010 Cumartesi

Istırabın Ustası






Istırabın Ustası



sevgilim, nazlım bi karanfilli sürgün
koyu galibarda harman vakti
çatlatır kabuğunu ruhum
gece olduğunda
deren yalnızlık sarar



ıstırabın ustası
değirmentaşı gölgesiyle herkes beni konuşur
“şaraptı rakıydı şuydu buydu”
sonsuz çalkantılı deniz
şiirdi derler



canımın özü bir damlacık su, yaktı azer
alem tutkulu yaman er
sende bitip tükenmeyen keder
yaşayıp, yaşayıp gideceğiz
melek kanatlı yalçın kayalar





Nil Alaz







GÖLGEDE KALANLAR






Dinim, aşkla yaşamaktır. /Mevlana



Çaresiz gölgede kalanlar güneşe koşarlar -GÜLÜM
Ne acıya sözüm geçer ne yalnızlığa
Kana kana içtiğim ŞARAP
Bu vakitsiz uykular yarı ölüm


Çağlayan beyaz Nilim
Ölümlük dirimlik sevda
Mavi bi damla düşer yeşil yaprağa
Nereden nereye dingin kızılca nehir


Gönül aynasında bir kendimi
Bir seni gördüm ısı kuşağı
Saadet kayıkları çırpınır suda
Değme rüzgârın dili


Mühür gözlü ay Ayça'm
Gün ışığının hakkıhuzur
İyiliği emret kötülüğü men
Bin bir türlü kıskançlık vardır



Elim ayağım bağlı GÜLÜM
Dermanım dost dermanım
Sen usulca öperek uyandır beni
Bu şefkatsiz uykular çağırıyor yine


Ölüm be ölüm mağara sesi
Islak mendilim ıslak zemin
İğneli yastığım kaçışım yoktur
En sonunda yazacağım İDİL

Gölgede kalanlar güneşe koşar GÜLÜM


Nil Alaz






18 Haziran 2010 Cuma

Ölüm GÜLÜM Ölüm I

Bir gündüz vakti olanca hızınla akarken zaman
Boylu boyunca uzatmışlar beyaz mermere
Boylu boyunca dikine yarılmıştı o körpe beden
Güneş görmemiş el değmemişti daha
Bıçak ilk göğüslerinin arasından atılmış
Güneş görmemiş el değmemişti oysa
Kalbini görüyordum kalbini
Gözlerinin altında bir tutam menekşe toprağı
Gözleri boşluğa dikilmiş gök göktü
Ah kara deniz


Dışarı taşan bağırsakları içindekileri kusuyordu
Saçları dağılmış firar edecekmiş ama
Öylece sızmış kalmış kan pıhtısı
Kollarını iki yana koy vermiş
Avuçlarında yine kan vurucu kırmızı

Dokunsam, canlanır mıydı?
Gülümser miydi?
Gül yanaklı
Ağlasın anam babam

Çok geçti artık
Çalan okulun zil sesi
Yemek saati gelmiş
Gitmem gerek

Kahrolası hayat
Adaletsiz dünya

Aynı yaştaydık
Aynı yaştaydık
Tam on altı




NİL ALAZ





8 Haziran 2010 Salı

SAYGÜLüm "AŞK YOK SAYILMAZ Kİ..."





...Uykuda yazılanlar...Bu dünyada duramaz oldum..





"AŞK YOK SAYILMAZ Kİ..."





SAYGÜLüm ODGÜLüm
Yağmur damlası yere düşmemiş


Bu seven gönlümüzün tarihçesi insel
Alın terimizle karmışız her zaman harcı
Her tuğlanın altında ben JİYANım
Aşk ehli dünyada candan bir bülbül öter


SAYGÜLüm ODGÜLüm
Yağmur damlası yere düşmemiş


Uçurumun kıyısında kollarımız iki yana açık
Özgürlüğe uçuşun beyaz güvercinler
Sevgili eğilmez baş ben FERDA'yım
Aşk ehli dünyada candan bir bülbül öter


SAYGÜLüm ODGÜLüm
Yağmur damlası yere düşmeden



Nil Alaz




5 Haziran 2010 Cumartesi

İBADULLAH





İbadullah -I-

Hayda bre çıkın ortaya! Er meydanı boş kalmış
İncili boncuk dizisi ibadullah etekli salınır iki kaşık bir göbek
Bükün bükün de yıkın virane kızlarda türemiş muhacir posbıyık


Hayda bre yiğit kişi kalmamış dünyada
Zamanı ederler nafile şaştım şaştım da kaldım ben bu işe
Sen her önüne geleni can mı sandın?


Nil Alaz 2009



İbadullah -II-


Hayda bre zamana bakın! Taş çıkartır gençlere nineler
Misket oynar horon teper sürme çekmiş on sekizlik tazeler
“Nerde birlik, orda dirlik” Dedelerin sakalına nur yağmış
Sinelerinde kül alaz aŞk şerbetinden yavaş yavaş içerler


Hayda bre dağlanmamış can kalmamış dünyada
Ben kadınım handan şafak kırmızısı bir GÜL
Adam gibi adam olsun canım TAÇKIN
Sen her önüne geleni yar mı sandın?


Nil Alaz 2010




2 Haziran 2010 Çarşamba

Ah Bağıcı Bağıcı / Kara Kovan







Ah Bağıcı Bağıcı


Ah livar livar
Aynaya bakındım bir ben varım
Köklü yalnızlığımın resmi
Siyah beyaz


Ve kırmızı gün balığı kıvranır
Derin sulardan sulara
Talan adalı dolu
Şafakların yolcusu


Tutmuyor başım GÖZÜM
Karalama defteri kara kalem
Ruhumu bildiği gibi çizer ALAZ
Gittikçe çöküyor nemli duvar



Ah bağıcı bağıcı kara kovanım aşk
“AŞKIN SIRRI BİLİNMEZ”
Kadehte durmasın içilsin şarap
Misli memendi yok!

Titretir kuru yaprağı sevgi
Diriltir ölüyü mezardan musikar
Bir kıvılcımla tutuşur ÇİÇEK dağı
Açar misk güller


“İşte bak geçiyor düğün alayı”
Ben sensizlikten öleceğim sevgili


Nil Alaz



.

Nyfes