20 Eylül 2010 Pazartesi

Hişt, Hişt! Sait Faik Abasıyanık



Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları.

Hişt hişt!

Hişt hişt!

Hişt hişt!



http://www.derkenar.com/kitapkurdu/hist-hist/



16 Eylül 2010 Perşembe

Şiir Boşanması V







Sana yakın

biz karanlıklar üzere AYdık ayıldık
yarSIN ve yaraSIN

sevdiğim
tatlı suda tuzlu suda
tersine yüzen bir balıktım
gümüş rengi pullarım

sana yakın sana yakın
ilk değildi gözlerime değişin
akdenize akan bir nehirdim
marmara da boğuldum


nil alaz








13 Eylül 2010 Pazartesi

Gül Güpgüzel 18 yaş

Ayşe’m

Aldırma sen aldırma
Dinleme ezansız yağmurları
Yüreğimde ezimevi
Kızılcadişi
Kızıl dişli şiirlerim
Sana bırakacağım tek miras

Gülgillerden
Göğüs ingini bu yaşlar
Sevgi şefkat sabır ile
Seni damla damla biriktirdim
Daha çok su götürür bu hamur
Küçüğüm, nazlım yavrum benim

Ben el kapılarında kül dökerken içimde kor ateş
Sen el elinde kıvrılmışsın yoluma bakar dururdun bebeğim
Ayaklarımda salladım seni sabahları sabahlara ekledim
İki meme ağzında, uyanmayasın diye sağdan sola dönmedim
Ağlardın da kıyamazdım, bi gram aldığında bile dünyalar benim
Gülücükler saçarken ayak izin parmak izin delice sevinirdim
Sevinirim… Büyüdün… Büyüyorsun -2-4-6- 8

On sekiz
En güzel yaş
Gelişkin
Yeşil yapraklı yeşil
Gül çiçeğim gül
Gül güpgüzel gül

Aldırma dikenlere aldırma
HAYIR’lısınla kıvıl kıvıl
Uç kelebeğim uç

Kaldır başını dik
HAVAİMAVİ
Dünya senin




Annen seni çok seviyor…


Nil 13.Eylül. 2010

11 Eylül 2010 Cumartesi

VAY KURBAN

Dağlarının, dağlarının ardı,
Nazlıdır.
Uçurum kıyısında incecik bir yol
Gider dolana dolana,
Bir hastan vardır, umutsuz,
Belki Ayşe, belki Elif
Endamı kuytuda başak,
Memesinin, memesinin altında,
Bir sancı,
Bir hayın bıçak...

Ölüm bu,
Fukara ölümü
Geldim, geliyorum demez.
Ya bir kuşluk vakti, ya akşamüstü,
Ya da seher, mahmurlukta,
Bakarsın, olmuş olacak.
Bir hastan vardır umutsuz,
Hayreti uykularda,
Hayreti soğuk sularda.
Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,
İki mavi, kocaman korku çiçeği,
Açar, derin kuyularda...

Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur.
Hiç akıl edip de düşünen var mı?
Gün kimin hesabına tutar akşamı,
Rahmetinden kim demlenir bulutun,
Hayırlı evlat makina
Nasıl canavar kesilir.
Kurdun, karıncanın rızkını veren
Toprak nasıl ayartılır,
Yüz vermez topal öküze,
Ve almaz koynuna kara sabanı.

Sepetçioğlu'm bir kömür işçişidir,
Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif
Mal, haraç-mezattır,
Can, pazar-pazar.
Kırmızı, ak ve esmer,
Yumuşak ve sert buğdayları
Yaratan ellerin sahibidir bu,
Kör boğaz, nafaka uğruna,
Haldan düşmüş, tebdil gezer...

Dağlarının, dağlarının ardı,
Nasıl anlatsam...
Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.
Çırılçıplak,
Vay kurban...
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda."
Yiğitlik, sen cehennem olsan da bile
Fedayı kabul etmektir,
Cennet yapabilmek için seni,
Yoksul ve namuslu halka.
Bu'dur ol hikayet,
Ol kara sevda.

Seni sevmek,
Felsefedir, kusursuz.
İmandır, korkunç sabırlı.
İpin, kurşunun rağmına,
Yürür, pervasız ve güzel.
Sıradağları devirir,
Akan suları çevirir,
Alır yetimin hakkını,
Buyurur, kitabınca...

Gün ola, devran döne, umut yetişe,
Dağlarının, dağlarının ardında,
Değil öyle yoksulluklar, hasretler,
Bir tek başak bile dargın kalmayacaktır,
Bir tek zeytin dalı bile yalnız...
Sıkıysa yağmasın yağmur,
Sıkıysa uykudan uyanmasın dağ.
bu yürek, ne güne vurur...
Kaçar damarlarından karanlık,
Kaçar, bir daha dönemez,
Sunar koynunda yatandan,
Hem de mutlulukla sunar
Beynimizin ışığında yeraltı.

Her mevsim daha genç, daha verimli,
Sunar, pırıl-pırıl, sebil,
Ömrünün en güzel aşk hasadını,
Elimizin hünerinde yeryüzü.
Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar,
Bir'e on, bir'e yüz'le akşama gebe
Şafakla doğan işgücü.
Yalanım yok, sözüm erkek sözüdür,
Ol kitapta böylece yazılıdır,
Ol sevda, böyledir çünkü..

AHMED ARİF