30 Mayıs 2010 Pazar

Kuzular Yalan Söylemez





Kuzular Yalan Söylemez




hey hey kuzu kuzu


neçe mantarcı şeytanılain
kırıp geçirir söndürür ocakları
zehirli dilinle köybatıran

gözlerimde bir garip yağmur
gözyaşlarım aşka derya
cız
cız


orman yangınlarından sonra
uyanır bahar zamanı DOĞA
uyanır oğul uşağım
uyanır öpülesi


şol dağların GÜLü KUZUGÖBEĞİ de benim

Nil Alaz












26 Mayıs 2010 Çarşamba

Şiryanım




DOĞA İÇİN y'AZ




Hava mermer gibi soğuk şiryanım
Bir nefeslik ömrümüz
Çatallı iğne çatallı ucu açık yol
Hor hor derinden geliyor sesleri

Ateşler atarız içimize şiryanım
Üstümüzden geçer bulutlar gözleri dolu
Kırmızı gömlekli en deli günlere bile
Tutunmak hayat memat


Çiçekler açmalı çakır çakır şiryanım
Düşe kalka büyür koca bebekler
Bir zeytunî fidan
Bitip tükenmeyecek hakkı var


Cevahirci kırıp sarar günahı şiryanım
El, göz, kulak erimi
Hesap işi esrar perdesi
Dünya penceresi er geç açılır


Tırnaklarımın arasında can çekişir şiryanım
Tek variyetim iz toprak
Gece gündüz suyu güneşi bakir
Delik deşik ararım


Delik büyük yama küçük şiryanım
Geze geze koruk şerbeti içmeli
Kırık dölü DE SEVMELİ insan
Ne güzel nebatat bahçesi


Başka bi DÜNYA yok! ŞİRYANIM
Kara yağız korucu
Gönlümüzde gani GÜLüm
" Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı
Ya dünyamıza inecek ölüm"





Nil Alaz










24 Mayıs 2010 Pazartesi

ŞİİRİM GELDİ BIRAKIN BENİ

BEN DİNOZORU


“Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım?
Tam tersine baş kaldırırım, direnirim böyle bir çağa karşı. Bu yüzden dinozorlukla suçlanmam da vız gelir bana. Çünkü ben dinozoru tarih öncesi çağların nesli tükenmiş bir hayvanı olarak değil; geçmişin doğruluğu kanıtlanmış ve yadsınamaz değerlerini yeni sentezler yaparak geleceğe taşımayı amaçlayan bir yaratık olarak tanımlıyor, dinozorluğumla övünüyorum.” Mine Urgan


Ayla Algan Gurbet Şiiri

DELİ EDER DELİ

22 Mayıs 2010 Cumartesi

AH MERİ





MERİ



Ah NEHAR ne har ne har
Kızgın bulutlar evveli bahar
Oluk oluk boşalan yağmur suyu
Kovalar dolusu taze sürgün nefes
Gönül uğrusu doruk dal
Gümüşi akasyalar

Ah YAR yar yar
Günlük güneşlik mavi göğüm
Aşk kitabı ecel beşiği olsan da
Hülya denizi göğsüne yaslansam
Sevinçli ebedi
Uykuya dalsam




Nil Alaz



17 Mayıs 2010 Pazartesi

Bildiğin Sularda Yüz





Hele ruh, bunca şehirler gezmiş, bunca yollar çiğnemiştir de silkinmemiştir / Mevlana



Bir Kızıl Deli


Herkes geldi, Zühre’m gelmedi
Yer yerinden oynar kopar kızılca kıyamet
Kapkara gece gümüş gibi doğan sabaha yazın
Kar yağışlı hava yağmurlayacak


Severim insanoğlunu
Mazhar olacağız elbet
Yapılıyor köprüyolu
Kıyıda bucakta her nefeste
Kızkuşları şen şakrak güller
Göz sever el sever dilsever
İçilecek sevda şarabı
Bir kızıl deli
D e l i c e
Sefasını sürmeli


Haydi, oyna yalan dünya
Anam toprak olmuş
Babam ağaçtaki yaprak
Kardeşlerimden ses seda yok
Ne var ki artık üzülecek
Şakı be dünya
Bir varmışsın bir yokmuşsun
Evvelim ahirim masalını güzelce anlat

Nil Alaz











16 Mayıs 2010 Pazar

Atman

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Fare Deliği Bin Altın *








Dardayım darda


Kerem buyurun beyler bayanlar
Etekler dolusu mayın tarlası
Ezeli takdir ezginliği
Kıraç mera - sokma akıl

Fare deliği bin altın
Fırtına uğrağı öz ben
“ eksikliğim çoktur ben de bilirim
eksiklikle kabul eyle gel beni"


Dalga oyuğu derinleştikçe
Kendini bilirkişi katran ruhu
Yağmur uğrağı doruk çizgisi
Orman yeşili - oyma akıl


Yangınlardayım


Nil Alaz










CıDağı






CıDağı



Beyan olur bana dümenin suyu
“Erim erim eriyesin” kızıl iblis

Hora geçer bir içten bakış gün balı
Avutur gönülü avutur gün GÜLü


Nil Alaz







Kaydı Hayat






Kaydı Hayat




Güneş lekeleri…
Dünya bi hayalhane
İçin için yanmakta
Gönlümün dümeni bozuk



Çömlek hesabı göz ağrıları
Eskülâbî esmer kırık şeker
Eski toprak gün dikilir göğe doğru
Zeytin dalı beyaz bayrak



Gül güllüğünü bilmektedir!





Nil Alaz



Change My World


13 Mayıs 2010 Perşembe

Gaybana

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Kültarım



Kültarı


Sen kimsin! Kalemime zincir vuruyorsun
Alazlandıkça açılacak daha en nadide gül
Doldur saki hadi doldur kültarım
İlk günkü gibi çalıyor 45’lik plak


Parmağımın ucunda şakıyan ateş parçaları
Ah o bahar ömrümün hayat öpücüğü yağmurları
Kararlı dalgalar ortasında bir ince ayrım
Bakışır durur çiçek çiçeğe mercan ağaçları


Sevdamız güneş
Karanlığı basar
Merdiven boşluğunda
Ne güzel akıyor nehir


Derdim insan dermanım insan
Bir değil bin acı yazsanız
Üstüne düğüm düğüm atsanız
Denizlere kurşun işlemez!



Nil Alaz





10 Mayıs 2010 Pazartesi

Umut

7 Mayıs 2010 Cuma

Maire Brennan-My World










Kuş Sadece Bir Kuştu

Mücellâ


Demleniyorum bir şafak vakti
Demleniyor hatıralar çiyli
Kumsal yorgun ben yorgun
Dalgalar aşkla kızıla karışmış mor



Sus pus dudaklar tütün kokuyor nefesi
Söylenmemiş sözcükleri var
Hâlâ yürekte inilti
Köstebek yuvası ten
Derin uykuda
İşli mahra bedenler
Hazla acıya sızmış


Yaşamın kıyısına oturmuş bizar
Kulağıma yağmurun buğulu sesi
Çıplak ayaklarında ıslık
Sivri tırnaklarından sırtıma
Kanası kanatıyor
Aşk


Gözlerin geliyor aklıma
Gözlerin orman ve deniz
İki yar arasında yar
Büyülü pencereler
Açılıyor yanlara kolları
Ellerin gül ağacı ellerin meşe ıtır ıtır dal
Süzülüyorum gizlice derinlere
Sende bir başka sıcaklık var


-Mücellâ -


Dilin geliyor aklıma
Dilin petekli bal
Ala
Susamışız yanmışız
Kanası kanatıyor
Aşk

Kanası kanatıyor...
Her daim aşk.



Nil Alaz 3.Eylül .2009 (Bir gecenin yarısı)





6 Mayıs 2010 Perşembe

UĞUR MUMCU -CEMO SESLENİŞ"UNUTMA BİZİ EY HALKIM"





". Ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem!"
U. MUMCU










Uğur Mumcu SESLENİŞ (Makale) 25.08.1975 - Watch today’s top amazing videos here


Cemo Sesleniş

Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız,
sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler
takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren
birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik,
doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız,
arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.
Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi
verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir
şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında,
yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin
acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük
yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven
gibi. Utanmadılar insanlıklarından,
utanmadılar erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti.
Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin
elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin
ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş
kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı
gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu.
İnsanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi
dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla
kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik
kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı
öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu, omuz başından
keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak
fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında
bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki
topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki,
Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da,
paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler,
sizin için öldük.
Vurulduk, asildik, öldürüldük ey halkım,
unutma bizi...
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize.
Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen
ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli
emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek
istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak
ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım,
unutma bizi...
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi
savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil
dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş
Savaşı’nda emperyalizme karşi dalgalandırdığımız
bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
Bir kez dinlemediler bizi.
Bir kez anlamak istemediler.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline
değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile
almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga
vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam
sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz
titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı
gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asildik ey halkim, unutma bizi...
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında
vuranlar, agabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu
düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da
susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün
bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri
önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özğürlük adına,
demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir
şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım,
unutma bizi...
Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey
halkım, unutma bizi.
Özğürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep
birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi,
unutma bizi...


UĞUR MUMCU




4 Mayıs 2010 Salı

Kız Kalbi



Kız Kalbi

huşu ile, ey güzel coşku!
şahrem şahrem toprağım derken
yağmur değil, ıslatan


yüreğimin kepezlerinde
can/evimde;
“el ele, kök köke,dal dala,yaprak yaprağa“*
çiçekler açtı..
ab-ı hayat çeşmesinden içtim kana kana…
….


kıraç topraklarda
asıldım sarmaşıklara,
çıktım derin mavilere.
bulutlar doluyken hercai menekşe
sevdiğim; beden göçse de, yürek “kız kalbi”
solarsa, solsun kendi halinde…

ellemeyin!

….




*Aziz Nesin

Nil Alaz





Daydream - i miss you

Gitmek De Var...



Gitmek De Var...

İmgeler usumda yırtılır
Gitmek de var kaderde / Ölmek de var o sevgilinin uğruna...
Arnavut kaldırımlarında
Gümüş yeleli atlar dörtnala /Koşturur bahtımın karalarını
Süsleriz kıyısını arabanın yaldızlarla...

...

Gitmek de var kaderde
Kalmak da var
Ölmek de var o sevgilinin uğruna...




Nilalaz




Contador de visitas
Imóvel

Ömürsüz Çiçek




Ömürsüz Çiçek

İçimden gelmiyor gülmek konuşmak
Akıyor içime kandan bir ırmak
Mancınıkla fırlatılıyormuşçasına
Saçılıyor tohumlar sahraya
Ömürsüz çiçek

Yeşeriyor yağmurların ardından
Binlerce küçük sarı kum kum ayçiçeği
Eğleşiyor düğüncü balarısı şehvetli dili
Renk cümbüşü taç yapraklar
Hafif bir rüzgâr dalgalanıyor

Çiçek denizi
Seriliyorum bir yatak gibi
Karmakarışık kısacık hayat
Sürsen sarısabır
Dermansız bir yarada ağıt

Düşünüyorum
Öyleyse;
İçimizdeki şeytan mı melek
“ıstırap çekenlerin acıklı nefesleri...'

Nil Alaz



3 Mayıs 2010 Pazartesi

KIRMIZI





Saadet asrı tutku çiçeği beyaz mavi mor
Kuş uykusunda gönül hicran yine hicran
Esiyor sabahın köründe yanık rüzgâr
Gözyaşlarım çiziyor ruhumu yaprak ayası
Vuruyor öylesi acımasız özgül kurşunlar


Kırmızı kuyruksuz uçurtmam
Taşırım sırtımda ömür boyunca sevdan
Hamam bohçası


Sen değil misin fotoğraflardaki
Özlem çıkmazı





Nil Alaz





The Godfather - John Williams.mp3




Sevgi Ektim Pabuçlarıma























Kawai Ikuko- Red Violin-best collection Spionner



Annem Annem




aŞk in gözleri yeşil





Contador gratuito
Camiseta

deli misin




...



öyle bir an gelir ki
ansızın koparsın yerinden
açmış bağrında bin gül ben’im
deli misin vurulur mu zincir


aşar sınırları yakar
noktasız bi cümle
o alaz nehir
sade ce
akar

nil alaz





gipsy kings - amor mio



Hadi Yalan Dünya Oyna




Oyna Oyna

Haydi, yalan dünya oyna
Anam toprak olmuş
Babam ağaçtaki yaprak


Şakı be yalan dünya
Şakı ...

Şakıya şakıya;

Bir varmışsın
Bir yokmuşsun
Masalını anlat

Uyutmaya devam et çoluğu çocuğu


Nil Alaz







2 Mayıs 2010 Pazar

Amy Nuttall - Scarborough Fair

Sade ce dokunuyorum

















Sade ce

Evladınıza bırakacağınız en güzel miras;
Ardınızdan dökeceği hakikatli iki damla yaş
Sayısız duadır dua


Nil Alaz

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Samanyolu

samanyolu bir şarkısın sen