24 Temmuz 2010 Cumartesi

Sonu Tatlıya Bağlanan Kitaplar Yollayın Bana






Nazım Hikmet RANKökünde sevgi, gövdesinde aşk, dalında sosyalizm olan Nâzım Hikmet sadece bir şair değil. Nâzım Hikmet bir süreç, bir politika, bir yazım biçimi, insan anatomisti ve bir yaşam keşifçisi

Behice Demir

sevgilim konca gülüm,

başladı lehistan ovasında yolculuğum;

küçücük bir çocuğum,

bakıyorum ilk resimli kitabıma;

küçücük bir çocuğum,

sevinçler içinde, hayretler içinde;

küçücük bir çocuğum,

bakıyorum ilk resimli kitabıma

insanları, hayvanları, eşyaları,

daha renkli, daha güzel,

yeni baştan keşfederek. . .



Hangi söz hayatta gözlerini açmak isterse, dil kendine has dolanımlar yapsa, yürek bir diğer yüreğe ulaşmak isterse ve hangi özlem karşı kıyıya atmak isterse gemisini ilkin onun açtığı yoldan gidilir. Uzak kıyıların yaşamlarına… İşlediği konu zenginliği, yarattığı kişilerin bizden biri olma içtenliği kalır elimizde. Belleğimizin, emeğimizin fikrimizin ve inanmalarımızın devasal denizi Nâzım Hikmet ölümünün 46. yılında hâlâ aramızda. Dört kıta, yedi iklim içinde göz açıp kapayan her yüzün, şekle sığdırılan her emeğin, günü ağzı ile karşılayan kuşun, dalından gölge soyan ağacın yaşamla serüveni. Hepsi Nâzım Hikmet’in bize bıraktığı hatıranın mirastır. Herkese yeten, doyuran ve besleyen bir bitmezlikle… Bu bitmezlik kendi içinde insan olmaya dair ne kadar kaynak, bilgi, duygu, tarih ve süreç varsa hepsinin dünyasından oluşan düşünce ve şiir esintisi...

her yükümlülüğün gönüllü koşucusu

Yaşamın her yerinde ve her şeyinde kaynağından doğup anlamın yuvasında büyüyen; hissedişin, görmenin, dokunmanın, sevmenin ve sonuna kadar yanında durabilmenin, taraf kalabilmenin, şiirsel bahtiyarlığı… İnsandaki özgünlük, doğaya dair derinlik, zamana ait gidişat ve varolmanın koşulsuz tanışıklığı. Kişi ve karakterinin oluşum davası ve bunun ömür üstündeki gelgitleri. Fikre inanma onun iradesi ile karşında duran her engeli, uzaklığı, kavga ve zaferi göğüsleme cesareti. Yaşayabilme yükümlülüğünü sonuna kadar kullanma gözü karalığı. Yok etmenin türediği her türden zihni, fiili ve zorbalığın karşıt gönüldaşı olmak. Nâzım Hikmet her yükümlülüğün gönüllü koşucusu, önde olanı, sevdalısı ve yaratıcısı. Yaratıcılığın fanusunu kırıp kesifliğini ve öldürücülüğünü temizleyerek doğanın rahminden umudun, mutluluğun, dayanmanın ve insanileşmenin benliliğini filizlendiren her mevsimin çiçeklerini açtırır. Kelimeden çiçekler, ay ışığından düşler, sesten nehirler, geceden ömürler ekler zamana. Zaman kendi ruhunu eker önün bahçelerinde. Evlek evlek her renkten, dilden, kültürden, kıtadan insanın bir toprağı vardır onun yeryüzü kadar ki yüreğinde. Her halkın kapısında boy atan bir söz çınarı. Kökünde sevgi, gövdesinde aşk, dalında sosyalizm olan uçsuz bucaksız direnç çınarları... Asırlara dava açan bir kardeşlik türküsü... Nâzım hikmet, kendi yurdunun manzarasını yadırgamadan, küçümsemeden, örselemeden ve görmezden gelmeyecek kadar ülkesinin insanlarına dost, kardeş ve yoldaş olabilmenin sorumluluğunu taşımıştır. Yoldaşlığın siyasal bedelini ödemekten çekinmediği gibi onun sevgisi ile binlerce karanlıkta kalmış, tanınmamış, görülmek istenmemiş onlarca simanın hakkını tarihin masasına koymuş bir devrim ışığıdır. Bu ışık kendinden sonra ki kuşaklara yazımla, fikirle, duruş ve kararlılıkla temelini koruyan bir güç. Onun yaşamı pahasına ördüğü duvarlar üzerinden şiirin sütunları özgürlük göğüne kadar ulaşıyor. Düşün ve duygu dünyamıza serptiği kelimeler bugün binlerce çocuğun yüzünde, yüreğinde, elinden yeniden Hiroşima adına, Variova adına, İzmir rıhtımından Akdeniz’e bırakılan binlerce barış temennisidir. Onun hayalini kurduğu ‘dost ve sevgili olan hayat’ için hâlâ binlerce el bir arada Asya’dan Anadolu’ya ısrarla aynı tastan su içmenin inadında. Cumhuriyet’in tarihi kimliği, politik dokusu ve sosyal yapısı yüz yaşına gelmeden onlarca değişim, gelişim ve gerilikle yüz yüze kalırken Nâzım Hikmet’in sözlerden kurduğu güzel bir ülke hayaline her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Son yıllarda yapılan kaynaşma çabalarının altından yatan asıl eksikliğin Nâzım Hikmet’in işaret ettiği insanın insana kulluğunun nasıl ve nereden beslendiğinin en güzel kaynağının samimi, özgür, sevgiye inanan ve kişi ve iradelerinin yetersizliği olduğunu da görmek gerekiyor. Barış ya da kardeşliği hukuksal ve resmi formlara indirgeyenlerle barışmayı model edenler arasındaki duygu ve düşünüş yetersizliğinin en somut kanıtıdır. Nâzım Hikmet yıllar önce yazdı etle tırnak olamamanın hikâyesini. Ve bu hikâyeye kimlerin ne sebeple zülüm işkence ve ölüm kattığını da. Bugün bile hâlâ kardeş olmamanın bir ağaç gibi tek olmanın birleşikliğini başka temennilerle doldurmak isteyenlerin bir kere olsun Nâzım’ı okumalarında fayda var. Çünkü taslaklardan ziyade bizim tasalarımızdan, bağlarımızdan kurtulmamız gerekiyor. Bunun için de Nâzım’ın uzattığı kanatlarla sonsuza ve kardeşliğe asılmamız gerekiyor.

Nâzım, BİR YAŞAM BİÇİMİ

Hayatta dair ne varsa onun yüreğinden geçip kendini yeniden tarif edebilmiştir... Neye elimizi atsak ve neyi hayatta katmaya çalışsak onun dizelere sığdırdığı kalıcılığın izlerini görürüz. İnsan, zaman, doğa ve canlı olan her şeyin bir dili, kimliği, tarihi ve anısı bulunur Nâzım Hikmet’in satırlarında. Elbette Nâzım Hikmet sadece bir şair değil, ve sadece bir kaç şiirle anlatılacak biri değil. Nâzım Hikmet bir süreç, bir politika, bir yazım biçimi, insan anatomisti ve bir yaşam keşifçisi. Yazı ile bir devir davacısı olmaktaki derinliği. Bir insanda yaşama atılan ne kadar uğraş varsa hepsi Nâzım Hikmet’te bir dil ve tarih bulur. Yazı ve şiire hayatın tüm kapılarını açan ve bu kapılardan tüm akisleri, sesleri, renkleri, ağırlıkları alan bir anlam deryası. Düşüncenin sınırsız olma görevi ile sınırları, yargıları, ayrımcılıkları ve tutsaklıkları kalemi ile parçalayan ve bir insan olma bilinci yaratan bir oluşturma ustası. Nâzım Hikmet’in bir şiiri ile tanışan kişi ruhunda iki dönem kavgaya tutuşur. Biri onsuz geçen sürenin dayanılmaz utancı; diğeri onunla geçmesi gereken zamanın sorumluluğu ve bilincidir. Her kelime Nâzım Hikmet’in elinde bir kale gibi taşıdığı anlamı yaşatır, besler, korur ve uğruna ölmeyi göze alır.

Nâzım Hikmet’le beraber ömür kazanan belli sözcükler var ki bunlar hem bir toplumun harçları hem de kişinin varlığındaki damar işlevini üstlenir. Sürgün, aşk, ayrılık, politika, mücadele… Ferdi ve sonuna kadar gidebilme, inanarak ölebilme cesurluğu. Söz, güzel ve özgür yaşama inançlı bir direnişçi Nâzım Hikmet. Şiirin düş gücünden koparak yeryüzüne dağılıp insanla filizlendiği o görkemli boy atmada yeniden doğmanın tadı Nâzım’ın, elinden çıkan her sözün hakkını sonuna kadar verir. Bugün hâlâ bu ülkede savaş, açlık, sefalet, göç, töre cinayeti, kan davası, aşiretçilik, açlık ve yoksunlukların binlercesi varsa bu Nâzım Hikmet’in okunmamasının ve evimizde bulunmayışının sonucudur.

destanından masal dinleme zamanı

Her türlü geriliğin, ayrımcılığın, kulluğun ve esaretin karşında durabilmek ve yaşamın her soluğunda ve parçasında bulunan canlıya sevgi duymak için yeniden Nâzım Hikmet’in destanlarından masal dinlemenin tam vakti.

Hayatı hâlâ hepimizin içinde bir parça da olsa yaşıyor. Eserleri ise, dünyanın bütün sevgileri, çocukları, âşıkları, aşkları, ağaçları kuşları, kelebekleri, denizleri, kelimeleri, sesleri, kadınları, erkekleri, zamanları ve düşleri.

Birgün Gazetesi